Sigara, Tütün ve Nikotin

Venezuela yakınlarında, Antiller'e bağlı küçük bir ada olan Tobago'nun ilk yerlileri, kırmızı ya da erguvan rengi çiçekler açan güzel bir bitkinin yapraklarını kurutuyor ve dinsel törenlerde bu kurumuş yapraklan ateşe atarak çıkan dumanları içlerine çekiyorlardı. 

İspanyol fetihçilerinin keşfettiği bu bitki, 16. yy.ın sonlarında Avrupa'ya getirildi ve tütün kullanma alışkanlığı hızla yayılarak moda oldu. O zamanlar tütün ya pipoyla içilir ya da çok ince kıyıldıktan sonra enfiye halinde burna çekilirdi. 

1535 yılında Jacques Cartier’ın Montreal Adası ziyaretinde oradaki yerli halk kendisine tütün ikram etmişti. Cartier günlüğüne tütün ilgili şunları yazdı: “Vücutlarını, ağızları ve burunları sanki birer bacaymış gibi tütene kadar, dumanla dolduruyorlar, biz de onları taklit ettik ancak duman biber gibi acıydı ve ağzımızı yaktı. “ Bu tarihte tütün henüz Avrupa’da tanınmıyordu. Kolomb kendisine hediye edilen kurutulmuş tütün yapraklarına önem vermemişti. Kolomb yerlilerin tütün içtikleri saz borusunun adı olan “Tobacco”yu 

bitkiye vermiş, böylece bilimsel deyimle “Nicotiana Tobaccum”un adı doğmuştur. Tütün hakkındaki ilk bilgi de, Rahip Pane tarafından kaleme alınmıştır. Avrupa’ya gelen tütün önceleri süs bitkisi ve şifa bitkisi olarak kullanılmış 


1559 yılında Portekiz’de Fransa’nın elçisi olarak bulunan Jean Nicot, Lizbon’da gördüğü tütünü dikmiş ve bunun yapraklarının yakılıp dumanının tüttürülmesi, kurutulmuş yaprakların ufalanıp buruna çekilmesinin öksürüğe, astıma, baş ağrısına, 

mide hastalıkları ve kadın hastalıklarına iyi geldiğinden bahisle Fransız kraliçesine sunmuştur. Kraliçenin tütüne gösterdiği ilgiden dolayı “Kraliçe otu” adı verilmiştir. Daha sonra Jean Nicot’un bu bitkiye gösterdiği ilgiye izafeten, tütün bitkisine “Nicotiana” ve 




1828’de bulunan tütündeki alkoloide de “Nicotin” ismi verilmiştir.
 Tütün önceleri ibadetlerde kullanılan bir bitki, sonraları şifa verici bir ilaç, nihayet keyif verici ve alışkanlık yapıcı bir ihtiyaç maddesi olarak dünyaya yayılmış 

Otuz Yıl Savaşları tütünün yayılmasında büyük etken oldu. Savaşın sonunda “bir kısmı tütünü içer, bir kısmı yer, bazıları burnuna çeker, kulağına sokana tesadüf etmediğime hayret ediyorum… Her biri onu niçin kullandığım ve niye kendisine iyi geldiğini söylemeyi iyi bilir.


Bir kısmının gözlerine kuvvet verir, diğerinin dimağını açar, diş ağrısını, kulak uğultusunu def eder, uykusuzluğu, susuzluğu önler…” diye yazan Alman yazar Grimmelshausen tütünün ne derece yayıldığına tanıklık ediyordu. 

Tütünü Osmanlı topraklarına 16. yüzyılın son yıllarında Cenevizli tüccarlar getirdi.Cenevizliler tütünü birtakım hastalıkların tedavisinde kullanılan bir çeşit ilaç olarak tanıtmışlardı. Böylece kısa sürede, sağlıklı kalmak isteyen herkes çubuk sahibi oldu! 

İçiciliğin ardından üreticiliğe geçiş de fazla uzun sürmedi. Osmanlı topraklarında tütün tarımı ilk olarak Makedonya, Kırcaali, Yenice’de; Anadolu’da ise Bursa, Avunya, Söke, Foça ve Akhisar’da başladı. Anadolu toprağına çok iyi uyum sağlayınca da uluslararası pazarlarda 

“Türk Tütünü” ya da “Şark/Oriental Tütünü” (Turkish/Oriental tobacco) adıyla en çok aranan tütün türlerinden biri oluverdi.Cumhuriyet’in yirminci yılında Şükrü Saraçoğlu, “İki geniş gelir kaynağımız gümrük ve inhisarlardır. Bunların her ikisinde de sarsıntılara meydan vermeden 

halkı ve devleti memnun edici ıslahat yolundayız” diyordu. Haklıydı da! Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde tütün ihracatı tek başına Türkiye’nin toplam ihracat gelirinin % 30’unu oluşturmaktaydı.Bu dönemde Türk tütünü dünyaca ün kazanmıştı. 

ABD’de bir tütün ithalatçısı, Fuad Mehmet’e şunları anlatmıştı: On beş seneden beri sizin tütünlerinizle meşgulüm. Harb-i Umumi’de tütünlerinizi almak imkanı kalmadığından müşterilerimize tütün beğendirmekte çok müşkilat çektik.

Türk tütünlerine müşabih tütün yetiştirmek üzere birçok kıtalarda tecrübeler yaptık. Fakat muvaffak olamadık. Yalnız Kore’de yaptığımız tecrübeler bize ümid vermişti. Lakin bunların da nefaseti sizin tütünleriniz kadar değildi. Müşterilerimiz bunu pek güzel takdir ediyorlardı.

Amerika, tütünleriniz için çok ve geniş ihracat mahallidir (Fuad Mehmet, Amerika’da Türkler ve Gördüklerim, İstanbul, 1925). 17. yüzyılın başlarında (1612’de) Amerika’nın Virginia eyaletinde ticari tütün ekimi yapılmaya başladı ve büyük bir başarıya ulaştı.

On yıl içinde, tütün Virginia eyaletinin en önemli ihracat maddesi haline geldi ve tütün ekimi için köle kullanılmaya başlandı.Tütün, zamanında sıradan bir bitki olmanın da ötesine geçerek insan kolonilerini açlıktan kurtarmış ve bir ekonomi kurmalarına yardımcı olmuş,

ABD'nin kurulmasında başrol oynamış.Bir hekim tavsiyesi, yıl 1690:“Hamile kadınlar eğer karınlarında taşıdıkları bebeklerini besleyemiyorlarsa sigara içmeliler. Eğer mide tam çalışmıyorsa tütün midenin çalışmasını uyarır, bebeği besler.”
Tütünün en popüler olduğu yıllar Dünya Savaşı yıllarıydı. Sigara üreticileri bu süreçte çok büyük karlar elde ettiler. Şu slogan II. Dünya Savaşı'nın bilinen bir sloganıydı: "We need tobacco as much as bullets" yani "kurşuna gereksinimimiz olduğu kadar tütüne de var."

1943 yılına gelindiğinde dünya yetişkin nüfusunun %60-80’i sigara içiyordu.Sigaraya karşı ilk tavır alanlar Naziler idi.  Nazilerin, tarihin ilk sigara karşıtı kampanyalarını yürüttükleri ve ilk kez bilimsel olarak sigaranın insan sağlığına olan zararlarını göstermişler. 

Sigara şirketleri reklam yasağı olmayan dönemlerde sigarayı teşvik için televizyon ve gazete gibi kitle iletişim araçlarından yararlanırlardı. Amerika’da kadınların sigara içme oranını arttırmak için yapılan bir çalışmada Amerika'nın en kalabalık caddesinde kadın çalışanlar

caddeyi bir baştan bir başa gezerek sigara içmiş Toplumda kadının sigara içmesine olan ön yargının kırılması amaçlanmış, amaçlanan hedefe de ulaşılmış. 19’ncu yüzyılın ortasına kadar Batılıların cigar, bizim puro dediğimiz tütün içeceği yaygındı. 

Yani tütün yaprağına ya da bir bitkiye sarılmış tütün Bu yüzyılda tütün kağıt ile buluştu İngiliz macera romancısı Charles Kingsley, tütünü, “yalnız adamın ahbabı,  bekar adamın yareni, aç adamın gıdası, dertlinin neşesi, uyanık adamın uykusu, üşüyen adamın ateşi” diye tarif eder

Amerikan Savaş Bakanlığı 1918 yılında Bull Durham sigara firmasının bütün stoğunu komple satın aldı. Bull Durham sigaralarının o dönemde sloganı, “When our boys light up, the Huns will light out (Çocuklarımız sigarayı yaktığında, düşmanın ateşi söner)” şeklindeydi.

Amerikalı General John J. Pershing, ülke yöneticilerine, “Eğer savaşı kazanmamızı istiyorsanız sigara da mermi kadar önemli” diyordu. ABD’nin sigara devlerinden Duke, 1870’lerde bu işe başladığında ilk çıkardığı sigara markalarından birinin adını




“Pro Bono Publico (toplum yararı için)” koymuştu. Birinci Dünya Savaşı sona erinceye kadar dünya sigara piyasasını, en büyük tütün ihracatçısı olan Mısır sigara endüstrisi domine ediyordu. Modayı, Mısır’da üretilen sigaralar belirliyordu.

Kovboylarla özdeşleşen Marlboro’nun başlangıcında bir “kadın sigarası” olarak üretilmesi ve asıl hedef kitlesinin kadınlar olması ironiktir.1950’li yıllarda sigaranın insan bedeninde yaptığı tahribat artık gizlenemez boyutlarda ortaya çıkınca tutuşan sigara üreticileri,
şapkalarından filtreli sigarayı çıkardılar. Güya, filtre, sigranın katranını ve nikotinini tutuyor, tamamen sağlığa zararsız hale getiriyordu. Yalan oldu. Sonraki yıllarda ise sigaraların “light” versiyonlarını ürettiler.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) sigara kullanımının yılda 5 milyon insanın ölümüne yol açtığını, bu sayının önümüzdeki 20 yıl içerisinde iki katına çıkmasının beklendiğini kaydetti.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Paskalya Adası Heykelleri

Kadim Irklar

Osman Hamdi Bey