Dünyanın İlk Satranç Robotu "The Turk"

1770 yılında, Kutsal Roma Germen İmparatoriçesi Maria Theresa'ya bir satranç otomatı sunuldu. Macar mekanikçi Wolfgang von Kempelen tarafından üretilen otomat, üzerinde satranç tahtası olan bir masa ve masada oturan Türk'e benzeyen, Türk kıyafetleri giydirilmiş, 
bıyığı, sarığı olan bir robottan oluşuyordu. Bu yüzden otomat, The Turk diye anıldı.Türk'ün görüntüsü kadar, hareketleri de şaşırtıyordu. Rakip hamlesini yapınca, robot, önce gözleriyle tahtayı şöyle bir tarıyor, sonra eliyle hamlesini yapıyordu. 

Hamlesinin bittiğini göstermek için başını 3 kez sallıyordu.Dönemin şartlarını bir düşünün. Böyle bir icadın büyük sükse yapması, görenlerde duyanlarda büyük merak uyandırması kaçınılmazdı. Nitekim Türk'ün şanı, şöhreti aldı başını gitti. Kempelen 1804'de ölünce, 

robot Beethoven'in yakın arkadaşı Johann Maelzel'e satıldı. Bu tarihten sonra  Türk, Avrupa başkentlerini ve Amerika'yı kapsayan turneler yaptı. Gittiği her yerde ilgiyle karşılandı.15'i satranç ustası olmak üzere yaptığı 52 maçın yalnızca 3'ünde mağlup olmuş, 2'sinde de 

berabere kalmıştı. Bu maçlar içinde en ilginç olanı Türk'ün Napolyon ile karşılaşmasıydı. 1809 yılında oynanan müsabakada, Napolyon 24. hamleye kadar dayanabildi. Türk'ün karşılaştığı diğer ünlüler arasında bilgisayarın babası sayılan Charles Babbage, dönemin Fransa elçisi 

Benjamin Franklin de vardı. Dönemin bilim adamları, Türk'ün bir aldatmaca olduğunu söyleseler de sistemin nasıl çalıştığına bir açıklık getiremiyorlardı. Bunun tek yolu robotun içini açmaktı ki, ondan çuval dolusu para kazanan sahibi elbette buna izin vermeyecekti.

Türk uzun bir süre gizemini korudu.Türk aslında bir robottan çok bir kuklaydı. Satranç oynanan masanın altında gerçek bir insan gizlenmişti. Gerçek oyuncu, mum ışığında, zar zor sığdığı kutudan, kurulu mekanik sistem yardımıyla, satranç oynayabiliyordu. Satranç tahtasının her 

karesi altında bir mekanizma, her taşın altında ise bir mıknatıs vardı. Bu sayede masanın alındaki adam, oyunu takip ederken Türk'ü istediği gibi yönlendiriyordu. 1828'de Maelzel'in ölümünden sonra Philadelphia'da küçük bir müzeye verilen otomat 1854'te çıkan bir yangın sonucu 

tamamen yok oldu. Ardında, kendisi hakkında dilden dile anlatılan efsaneler, yazılmış kitaplar, makaleler, basılmış özel pullar bırakarak. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Paskalya Adası Heykelleri

Kadim Irklar

Osman Hamdi Bey