Abidin Dino

1913 yılında İstanbul’da doğdu, Dino. Henüz altı aylıkken İsviçre‘nin Cenevre kentine yerleşti ailesi. Bu kentin pastel renkleri Dino’nun çocuk hafızasında yer etti. O günleri şöyle tarif etti yıllar sonra: “İsviçre’nin kışı başka, yazı başka güzel. Kışın bembeyaz, gıcır gıcır 

bir kar dünyayı kaplamış; yazın her tarafta alabildiğine yemyeşil otlar, rengârenk çiçekler fışkırır, Leman Gölü ise yaz kış mavi ile yeşil arası.” Bir yıl sonra I. Dünya Savaşı patlak verdi. Altı yıl İsviçre’de yaşayan aile, buradan Paris’e geçti. Cumhuriyet’in ilanından 

iki yıl sonra Abidin Dino ve ailesi ülkeye döndü.Özellikle sanatsal ve düşünsel konularda geniş bir ilgi yelpazesi olan kendisinden yirmi yaş büyük ağabeyi Arif, Abidin’in hem dostu hem de öğretmeni olmuştur. Sanatsever bir aile ve çevrenin içinde yetişen Abidin Dino, ailenin 

1925 yılında yurda dönmesinden bir süre sonra babasını ve sonra da annesini kaybeder. Robert Koleji’ndeki öğrenimini yarıda bırakarak tüm zamanını resim ve karikatür çalışmalarına ayırır. Daha çocukluk dönemlerinde kendini gösteren resim yeteneği ve sanat sevgisi onun bu kararı 

 almasında belirleyici olmuşturÇizimleri ile Babıali’de dikkatleri üzerine çektiğinde henüz 20’li yaşlarının başındaydı. ‘Halkın Dostu’ gazetesi için yaptığı röportaj büyük ilgi gördü Atatürk’le çizgilerle yapılan bu röportaj, Atatürk‘ün de gözünden kaçmadı. Tam onu çiziyordu ki, 

Ata onun çizdiğini gördü.Ata, Dino’yu yanına çağırdı ve resme baktı, beğendi. “Yalnız önümde kadehle olmaz, o kadehi sil” dedi. Dino kadehi silmek için ondan resme imza atmasını istedi. Bu isteği gülümseyerek karşıladı Atatürk ve resme imzasını attı. 

Dino da resimdeki rakı kadehini sildi. Daha sonra Atatürk, Abidin Dino’ya bir içki ısmarladı. Dino “1930’lu yıllarda esrar tekkeleri hala açıktı. Bunlara ger­çekten tekke denirdi, dinsel hiçbir yanı olmadığı halde. Belki yalnızca bir ritüelleri olduğu için. 

O tekkelere gidiyorum ya esrar çekmekten çok o dünyayı tanımak, o insanları çizmek için. O sırada yüzlerce desen çizdim.” diyor.Henüz 20 yaşındayken 1933’te Cemal Tollu, Elif Naci, Nurullah Berk, Zeki Faik İzler ve Zühtü Müridoğlu ile birlikte D Grubu’nu kurdu. Nurullah Berk’in 

önerisiyle Latin alfabesindeki dördüncü harfi kendilerine isim olarak seçerler. Türkiye’nin ilk avant-garde resim grubuydu. Gruptakilerin başlangıçta ortak bir resim anlayışları olmamakla beraber, amaçları düşünce yanı ağır basan resimler yapmaktı. 

Cumhuriyet’in 10. yılı nedeniyle “Türkiye’nin Kalbi Ankara” adlı belgeseli çekmek amacıyla Sergey Yutkeviç İstanbul’a gelmişti. Yutkeviç ve Dino’nun yolları, D Grubu ile birlikte açtığı sergide kesişti. Yutkeviç, sergide gördüğü Dino’nun resimlerini ilginç buldu ve sinemaya 

yönelmesi gerektiğini savundu. Yutkeviç’in ülkesine dönmesinden kısa bir süre sonra Lenfilm Film Stüdyoları’ndan bir davet alan Dino, Atatürk’ün önerisini dinledi ve bir süre sonra kendini Odessa’ya gidecek bir Sovyet gemisinin güvertesinde buldu. 

Odessa’da geçirdiği yıllar Dino’yu sanatsal açıdan beslemekle kalmadı, politik açıdan fikirlerinin de olgunlaşmasını da sağladı. Orada geçirdiği üç yıl boyunca Dino, Ayzenştayn, Jean Lods, Isaak Babel, Pudovkin, Meyerhold gibi sanatçılarla tanışma ve çalışma fırsatı buldu. 

Sovyetler Birliği’nden ayrıldıktan sonra birkaç aylığına Paris’e gitti. Dönemin sanatçıları, yazarları ve bilim insanları ile tanıştı, arkadaş oldu. Bunlar arasında Picasso, Tzara, Cocteau, Gertrude Stein gibi isimler vardı. Kendini sosyalist ve antifaşist olarak tanımlayan Dino, 

bu dönemde İspanya İç Savaşı’na gitmek için gönüllüler listesine adını yazdırdı. Ancak savaş bitince İspanya’ya gidemedi.1938 yılının sonunda İstanbul’a döndü. Selim Turan, Avni Arbaş ve birkaç ressam arkadaşı ile birlikte Liman Grubu’nu kurdu. İmecenin egemen olduğu bu grubun 

resimlerinde; balıkçılar, limanda çalışan insanlar yer aldı. Politik olarak zaten mimliydi. Yaptığı resimler birilerini rahatsız etti ve Çorum’a sürgün edildi. Sonraki sürgün Adana’ydı.  Burada Çukurova insanını gözlemledi, onları resmetti. Çukurova olanca gerçekliği ile Dino’nun 

önündeydi: “Sanki resmettikçe görüyordum içinde yaşadığım Anadolu insanının gerçeğini. Bu resimlerde köylü ilk kez folklorik köylü değildi. Gördüğüm yoksul, hasta, sıtmalı köylüleri çiziyordum.” O yıllarda köy köy dolaşarak ağıt toplayan Yaşar Kemal ile tanıştı. O dönem için

Yaşar Kemal yıllar sonra, “Abidin Dino olmasa, Yaşar Kemal olmazdı” diyecek, sürgünün bazen işe yaradığını söyleyecekti Abidin Dino ile dilbilimci, çevirmen ve yazar Güzin Dikel 1943 yılında evlendi ve Dino’nun ölümüne kadar ayrılmadılar. 

1941 yılında ağabeyi Arif Dino Develi’ye, o da Mecitözü’ne sürgüne gönderilirler. “Polis tarafından bir zamanlar büyük babamın yönetiminde olan topraklarda ikamete zorlanmıştım. Doğrusu çok hoş bir durumdu bu” der.

Siyasi görüşleri ve yazdıkları nedeniyle yaşadığı baskılar Dino’yu zor bir seçime itti. Ülkesinden ayrılmaya karar vermişti. Çok yakın bir gelecekte dönmek üzere, ülkesinden 1951 yılında ayrıldı. Ancak ülkesine  20 yıl sonra dönebildi. 

Abidin Dino, Nazım Hikmet Ran ve çok sevdiği eşi Vera, Paris’te bir otel odasında kalmaktadır. Nazım Hikmet, gecenin bir yarısı eline kalemini almış eşi Vera’ya Saman Sarısı adlı şiirini yazmaktadır. Eşi Vera çoktan uyumuştur. Nazım ve Abidin, otel odalarının penceresinden 

Seine Irmağı’nı gören çatı katındaki otel odalarının pencerelerinin başında oturmuşlar, Abidin de bir yandan bir şeyler çizmektedir. “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin ?
İşin kolayına kaçmadan ama Gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil 

Ne de ak örtüde elmalarınNe de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı balığınkini
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin” Nazım’ın şiirinden sonra, Abidin Dino ile yapılan her röportajda mutluluğun resmini yapıp yapamadığını sormak neredeyse 

bir gelenek oldu. Dino verdiği röportajlardan birinde bu soruya şu cevabı verdi: “Mutluluğun değil ama sevincin resmini zaman zaman yaptım. Mutluluk süreklilik gerektiren bir şey. Resim tarihinde pek de yapabilen olmadı. Korkunun, çirkinliğin, sefaletin, mutsuzluğun yapıldı da, 

mutluluğun hayır. Büyük sevinçler yaşadım. Evet, tekrar tekrar yaşadım. Bir ömür boyu Güzin’le yaşamak mutluluğun eşiğinde yaşamak demek. Güzin olmasaydı, çoktan yok olmuştum.”
1989’da da Fransız Kültür Bakanlığı’nın Sanat ve Edebiyat Altın Şövalye Nişanı ile ödüllendirildi. 

Yaşar Kemal 21 Mayıs 1977’de Milliyet’te şöyle der: “Abidin Dino resmi bir büyüdür, dehşet bir patlama, bir yaratmadır… Abidin Dino’daki bu çiçek zenginliği salt Çukurova değildir. Salt Karacaoğlan, salt Dadaloğlu, salt Çukurova’nın kadınlarının türküleri değildir. 

Bir Türkmen kilimi, bin renkli bir büyü çiçeğidir.” Dino, ömrü boyunca öfkenin, sevginin, mutluluğun ve hüznün resimlerini yapmıştır. Dino’nun yeryüzünü çizen fırçasından süzülen tepeleme mavinin, deniz kenarının, dağ başlarının, delidoluluğun, özlemlerin, belalı dünyaların, kaygılı düşüncelerin, denizde duyulan ürpertinin ve daha nicelerinin resmidir bunlar. 1989’da da Fransız Kültür Bakanlığı’nın Sanat ve Edebiyat Altın Şövalye Nişanı ile ödüllendirildi.7 Aralık 1993 tarihinde Paris’te yaşamını yitirdi. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Paskalya Adası Heykelleri

Kadim Irklar

Osman Hamdi Bey